24 Ağustos 2011 Çarşamba

Quo Vadis Syria? Suriye Nereye Gidiyor?




Türkiye’deki kimi çevreler1 Arap Baharı’nı dış kaynaklı ya da Amerikan güdümünde olmakla suçlayıp, devrim kontenjanından yer vermeye layık görmezken, Ortadoğu coğrafyası özgürlük rüzgârlarıyla çalkalanmaya devam ediyor. Bunun en son örneği, Yemen ve Bahreyn’den sonra Suriye oldu. Diger Arap ülkelerine oranla siyasal yapısı ve ekonomisiyle daha istikrarlı bir yapıya sahip olduğu varsayılsa da,  halkının hak ve özgürlük taleplerinden Esad rejimi de kaçamadı ve 18 Mart’ta Deraa kentinde başlayan gösteriler yayılarak Suriye’nin çeşitli şehirlerinde de devam etti2.  


                                                                                   
Son 3 Haftada Suriye
Suriye’deki hareketlilik ilk olarak Deraa kentinde 18 Mart’ta duvarlara Arap devrimlerini destekleyici grafitiler çizen gençlerin tutuklanması ve bölge halkının bu durumu prostesto etmesi üzerine güvenlik güçlerinin müdahale edip 3 kişiyi öldürmesiyle başladı3. Olaylar ilk olarak küçük çapta gerçekleşmelerine rağmen ülke çapında kısa sürede ses getirdi ve aynı hafta içerisinde Homs ve Banyas şehirlerinde de Deraa halkını destekleyici çeşitli yürüyüşler düzenlendi. Bu süreç içerisinde Baas Partisi’nin kentteki merkezini –kimi kaynaklarda Deraa’daki Mahkeme binasını- ateşe veren Deraalılar, özgürlük taleplerinden kolay kolay vazgeçmeyeceklerini gösterdiler. Ancak Suriye istihbaratı ve güvenlik güçleri şehri abluka altına aldı ve 3 gün önce öldürülen göstericilerin cenazeleri sırasında alanı ağır silahlarla kuşatarak gözdağı verdi.
22 Mart’ta Cuma namazının bitimiyle Deraa halkının tekrar toplanması ve 1963’ten beri ülke çapında yürürlükte olan Sıkıyönetim yasasının sona erdirilmesini talep etmesiyle durum, halk ve Şam yönetimi arasında karşılıklı restleşmeye doğru kırıldı. Ancak aynı gün içerisinde Deraa Valisi Faysal Haltum’un görevden alınması bu restleşmede halkın reform taleplerinden ziyade polisiye tedbirlerin uygulanacağının sinyaliydi.



25 Mart’a gelindiğinde yıllardan sonra ilk defa Şam’da protesto gösterileri düzenlendi ve çeşitli kaynaklara göre bu gösterilerde 23 kişi güvenlik görevlilerinin açtığı ateş sonucu hayatlarını kaybettiler. Bu sırada gösteriler diğer şehirlere sıçramaya devam etti ve 1982’de binlerce kişinin öldürüldüğü Hama’da halk “Özgür Suriye!, Yolsuzluklara Son!”  gibi sloganlarla sokağa döküldü. Bu sırada Deraa şehrinde devam etmekte olan gösterilerde Beşar Esad’ın babası Hafız Esad’ın heykelinin yıkıldığı ve göstericilere evlerin çatılarından keskin nişancılar tarafından açılan ateş sonucu 23 kişinin öldüğü haberi yayıldı. Uluslararası Af Örgütü’ne göre bir haftada Deraa’da toplam 55 kişi güvenlik güçleri tarafından öldürüldü4.


26 Martta Şam yönetimi bir yandan göstericileri yatıştırmak için siyasi mahkûmların serbest bırakılacağını söylese de, diğer yandan Deraa kentinde kontrolün orduya devredilmesi kararını vererek tansiyonu tırmandırmaya devam etti. Aynı gün içerisinde olaylar Lazkiye’ye sıçradı ve buradaki Baas Partisi binasına girmek isteyen göstericilerin üzerine ateş açıldı.
29 Mart günü hükümet, istifasını Beşar Esad’a sundu ancak Esad geçici hükümeti kurma görevini tekrardan Naci El-Otari’ye verdi. İki hafta boyunca hükümet karşıtı gösterilerle çalkalanan Suriye’de bu kez Hükümet ve Beşar Esad destekçileri sokaklara döküldü. Beşar Esad’ın Parlemento’da halka sesleniş konuşması yapacağının duyurulmasıyla gündem bu konuşmaya kilitlendi. 2000’de göreve gelirken büyük umutlar bağlanan ve o zaman çeşitli reformlar yapması beklenen Beşar Esad, bu konuda ya kendi isteksizliği ya da Baas Partisi’ndeki yönetimi elinde tutan hizipi ikna edememesi yüzünden başarısızlığa uğramıştı5. 30 Mart’taki konuşmasında Beşar Esad, diğer diktatörlerin yaptığı gibi kolay yolu seçerek sorunu İsrail’e ve dış güçlerin Suriye üzerindeki komplosuna bağladı6. Şüphesiz bir sorunu çözmenin en iyi yolunun, o sorunun olmadığını varsaymak yaklaşımı, Ortadoğu’da ve zaman zaman –ne yazık ki- Türkiye’de sıkça başvurulmuş bir yol olmuştur ancak 21. yüzyılda iletişim teknolojilerinin geldiği noktada artık başını kuma gömmenin sorunları çözmede etkili bir yöntem olmadığı açıktır. Nitekim dünyanın gözü Esad'ın konuşması için Şam’a çevrilmişken Beşar Esad, göstericilerin, her ne kadar aralarında iyi niyetli kimseler bulunsa da, İsrail’in hedeflerine uygun olarak Suriye’nin bölünmesi amacına hizmet ettiğini söylemesi, Suriye’nin demokratikleşmesi yolunda tarihi bir konuşma bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı.7 Konuşmanın sonunda bir milletvekillinin Beşar Esad’a, “Arap Dünyasına önderlik etmek sizin için azdır, siz dünyaya önderlik etmelisiniz, çok yaşa Esad!” demesi ise Arap toplumlarında yönetim kadrolarının halktan ve gerçeklerden ne kadar kopuk olduğunu göstermesi açısından önemlidir8.

Halka sesleniş konuşmasının göstericileri ve yabancı gözlemcileri tatmin etmemesi üzerine 31 Mart’ta Lazkiye ve Deraa’da yaşananları incelemek üzere soruşturma emri verildi. Ayrıca her ne kadar bir önceki gün ülkedeki olaylar ‘dış güçlere’ havale edilmişse de Şam yönetimi ilk uzlaşma sinyalleri olarak 1962 Nüfus Sayımı’ndan beri yabancı statüsünde bulunan Haseke bölgesindeki Kürtlere -yaklaşık 150.000 kişi- vatandaşlık hakkı verileceğini ilan etti9. Bir diğer uzlaşma hamlesi de ülkenin tek kumarhanesini kapatma kararı ve öğretmenlerin nicab (yüzü tamamen kapatan örtünme) giyme yasağının kaldırılmasıyla ülkedeki İslamcılara yönelik oldu10. Ayrıca Deraa’daki protestolar başladığından beri olayları silahlı kişilerin vatandaşlara ve güvenlik güçlerine ateş açmaları şeklinde duyuran resmi haber ajansı SANA, Beşar Esad’ın 1963’ten beri yürürlükte olan sıkıyönetim kanununun kaldırılması için bir hukuk komitesi kurulmasını emrettiğini duyurdu.

6 ve 7 Nisan’da Esad’ın Kürtlere vatandaşlık veren kararnameyle birlikte, ülkedeki kumarhanenin kapatılması ve öğretmenlere nicab yasağının kaldırılmasını içeren kararnameleri imzalaması da ülkedeki protestoları durdurmaya yetmedi. Dün (8 Nisan) Suriye’deki ayaklanmaların merkezi Deraa’da tarihi El Ömer Camii’nde cuma namazı sonrası toplanan kalabalığın Esad yönetimi aleyhine sloganlar atmaya başlaması üzerine açılan ateş ve sonrasındaki olaylarda 23 gösterici ve 19 polis öldürüldü. 75 civarında yaralının da olduğu bildirilen olayların, bugüne kadar Suriye’deki en kapsamlı gösteriler olduğu söyleniyor11. 

Suriye’de şimdiye kadar su yüzüne çıkan gelişmeler Ortadoğu’daki diğer devrimlerde olduğu gibi şiddetlenerek artma eğilimi gösterdi. Çünkü insanlar bir kez meydanlara çıkma cesareti gösterip yıllardır katlandıkları status quo’nun ne kadar zayıf olduğunu farkettiklerinde somut kayıplar verseler de korkarak geri çekilmek yerine daha da ileri gitme kararlığında oldu. Diğer Arap ülkelerindekinin aksine Suriye’deki ayaklanmanın farklı yöne evrileceğine ya da yatışacağına dair somut bir belirti de şu ana kadar ufukta gözükmüyor. 

Şam Yönetimi veya daha doğru ifadeyle yönetimi elinde tutan Nusayriler, siyasal bir pat durumuna düşmek üzereler ve mevcut siyasal durumu Almanca’daki “zugzwang” kelimesi çok iyi anlatıyor. Zugzwang, satrançtaki oyunculardan birinin yapacağı her hamlenin, mevcut durumu kötüleştirmesi nedeniyle hamle yapamama durumuna karşılık gelir. Rejimin geleceği açısından Şam yönetiminin elinde iki seçenek var ve ikisi de bir şekilde Beşar Esad için şu anki durumdan daha kötü bir duruma geçilmesine karşılık geliyor. Ya bugüne kadar yaptıkları gibi muhalif sesleri bastırıp, toplum üzerindeki kontrolü artıracaklar (Baba Esad’ın 1982’de Müslüman Kardeşler’le beraber bütün Hama şehrini yakıp yıktığı gibi) ya da çok önceleri başlaması gereken reform sürecini bir şekilde başlatarak halkın taleplerine kulak verecekler. İlk senaryo muhtemelen ayaklanmanın ilk günlerinde uluslararası toplumun Libya ve Fildişi Sahilleri’yle meşgul olmasından faydalanılarak uygulamaya konulmak istendi, ancak ayaklanmalar çok hızlı bir şekilde yayıldı ve dünya medyasında yankı buldu. Bu yüzden artık daha az olası bir durum veya uygulansa bile rejimin bütün meşruiyetini yitirmesine yol açacağı için aynı ölçüde tehlikeli. İkinci senaryoya gelince; Esad yönetimi için halkın taleplerine boyun eğdiği bir reform ve toplumun sisteme siyasal katılım gösterdiği bir geçiş sürecini içeriyor. Bu süreç ise daha kırılgan ve Esad açısından her şekilde politik olarak daha az güçlü olacağı bir pozisyona razı gelmesini gerektiriyor. Bu sürecin nasıl yönetileceği Suriye’deki iç politika dengelerini de göz önünde bulundurarak büyük önem arz etmekte. Çünkü Beşar Esad, aslında onun şahsında mevcut Baas Partisi, muhaliflere elinin güçsüz olduğu izlenimini vermekten kaçınmak için halkın taleplerine yavaş veya gecikmeli yanıt vermeyi seçme eğiliminde olacaktır. Ancak bu durum üstü kapalı bir şekilde reform sürecindeki inisiyatifi kaybetme olasılığını da içeriyor. Eğer bu olasılık göz önüne alınmaz ve muhalifler reform sürecinin hızını ve içeriğini belirlemeye başlarlarsa, yani reform sürecini dayatabildikleri bir konuma gelirlerse, o zaman Suriye baştan aşağı değişecek demektir hem de Esad rejimi olmadan.

Suriye’nin geleceği açısından Esad yönetiminin reform taleplerine duyarlı olarak çok partili siyasal hayata geçişe önderlik etmesi ve bunu başarılı bir şekilde yapması iyi bir seçenek olarak değerlendirilebilir. 40 yıldır ülkeyi otoriter bir şekilde yönetmesine rağmen, merkezi yönetim aygıtının dağıldığı bir Suriye, herkes için daha tehlikeli bir Suriye olacaktır. Ülke tarihine kısa bir göz atan herkes, bunun neden böyle olduğunu anlayabilir.

Yeni Türk Dış Politikası Test Ediliyor

Suriye, Türkiye için önemli bir ülke, hem en uzun sınırı paylaştığımız komşu ülke olarak hem de yeni Türk Dış Politikası gereğince Ortadoğu’da İsrail’in yerine ve daha büyük ölçekte de Ürdün ile birlikte AB’nin yerine ikame ettiğimiz stratejik partnerimiz olmasından dolayı. 18 Mart’ta Deraa’da başlayan ayaklanmalar sadece Esad yönetimini değil, aynı zamanda Türkiye’nin yeni dış politikasını da test ediyor. Türkiye Tunus’la başlayan Arap Baharı’na hazırlıksız yakalansa da Mısır’daki devrim sırasında açıkça Mübarak’e görevi bırakması çağrısında bulunmasıyla Arap halklarına Mısır üzerinden destek mesajı göndermişti.12 Ancak olaylar Türkiye’nin hesabının tersine gelişmekte ısrar etti (ve ediyor). Devrimin bir sonraki durağı Libya’da her ne kadar Kaddafi’yi desteklemesek bile, liderlik rolünün Fransa tarafından üstlenilmesi Türkiye’yi gölgede bıraktı ve bizi bir anda sivillerin korunmasını amaçlayan askeri harekâta karşıymış pozisyonuna düşürdü. Son olarak bu hafta Suriye’nin ayaklanmalarla çalkalanması üzerine uluslararası toplumun dikkati buraya yönelmişken (ABD ve AB sivillerin üzerine ateş açılmasını kınadığını açıkladı.)13 Türkiye’den Şam yönetimine yönelik herhangi bir açıklama gelmemesi de manidar olmaktan öte Esad’a bir destek anlamına geliyordu. Bugün Cengiz Çandar’ın aktarmasıyla öğreniyoruz ki Ahmet Davutoğlu Beşar Esad’a destek ve reform tavsiyesi vermek üzere Şam’a gitmiş14. Gerek heyet görüşmeleri ve Davutoğlu’yla Esad’ın başbaşa görüşmelerinde Ahmet Davutoğlu’nun diger Arap otokratlara da sunduğu öneriler konuşulmuş. Çandar’ın aktardığına göre bunlar “Ya değişimi siz yöneteceksiniz; Veya değişimi zamana yaymaya ve ömrünüzü bu yolla uzatmaya kalkacaksınız ki, bu yeterli olmaz; Ya da değişimin karşısında duracak, onu ezmeye kalkacaksınız.”15 Getirilen öneriler, mevcut koşulların sağ duyulu bir değerlendirmesi sonucu Arap liderlerin ellerindeki opsiyonları çok güzel özetliyor. Ancak bu önerilerin ele verdiği bir diğer gerçek ise yeni dış politikamızın ‘derinliği’. Suriye, Ürdün ve Lübnan’la vize muafiyetini ve stratejik işbirliği konseyinin kurulmasını öngören ticaret anlaşması imzalandığında, bu anlaşmanın amacı resmi olarak dile getirilmese de AB’nin Türkiye’yi dışlayıcı politikalarını dengeleyici bir unsur olması –“Türkiye’nin başka alternatifleri de var” üzerinden- ve Ortadoğu’da Türkiye liderliğinde Fransa ve Almanya’nın 60’larda başlattığı işbirliğinin bir benzerini yaratmaktı.16 Anlaşmanın Türk şirketleri için yeni ekonomik fırsatlar yarattığı açık. Ekonomik açıdan değerlendirildiğinde anlaşmanın karlı bir anlaşma olduğu da savunulabilir. Ancak Türk Dış Politikası açısından değerlendirildiğinde Türkiye’nin bölgesel güç olma iddiasını bu ülkelerle yapılan işbirliği üzerinden kurması, soru işaretleri yaratıyor. Suriye’deki halk ayaklanması ‘bölgenin yükselen gücü’ Türkiye’nin Ortadoğu’daki en büyük partneri Suriye’nin üzerindeki etkisinin yukarıdaki üç seçeneği sunabilecek kadar olduğunu göstererek, gücünün yükseldiğini ama o kadar da yükselmediğini anlatıyor. Sadece Suriye-Türkiye ilişkileri açısından bakıldığında Esad rejimine bu kadar yakın durmak Türkiye’ye en kötü senaryo düşünüldüğünde bile –Esad rejiminin düşmesi ve yeni bir yönetimin oluşması- kısa vadede sorun yaratmayacaktır. Esad rejiminin gitmesinin başlı başına sorunlu bir süreç olduğu bir kenara bırakıldığında yeni gelen yönetimin de Türkiye’yle yakın ilişki kurmak ve Türkiye’nin Esad’la yaptığı işbirliğini sineye çekmek zorunda kalacağı açıktır çünkü orta vadeye kadar Suriye’nin Türkiye’ye ihtiyacı bizim onlara ihtiyacımızdan fazladır. Bizim açımızdan asıl sorun kendi içlerinde kırılgan ve halklarının gözünde meşruiyetleri az olan devletlere dayanarak bölgede dış politika geliştirmenin Türkiye’yi sürprizlere ve ani gelişmelere karşı savunmasız bırakmasıdır.

Bunun en son örneği Cumhurbaşkanımızın Ocak ayındaki Yemen ziyareti oldu. Türk şehitliğinin açıldığı ve Türkiye-Yemen İş Konseyi’nin kuruluşunun kararlaştırıldığı ziyaret, Cumhurbaşkanlığı makamı için bir ilkti. Türkiye’nin aktif siyaseti ve Ortadoğu’da istikrara katkısının övüldüğü ziyaret süresince, 30 yıldır ülkeyi demir yumrukla yöneten Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’e mali yardım sözü de verildi.17 Ve bugün gelinen noktada Yemen, halk ayaklanmalarıyla sarsılıyor, 8 Nisan itibariyle ABD’nin yıllarca desteklediği Salih’e görevi bırakması için baskı yaptığı medyaya yansıdı. Görüldüğü gibi 10 Ocak’taki ziyaretin sonuçları 9 Nisan’da değerlendirilince farklı bir artı/eksi tablosu ortaya çıkıyor. Ve bu Tunus, Libya, Suriye’den sonra dördüncü kez oluyor. Siz de Türkiye’nin akıntıya karşı kürek çektiği hissine kapıldınız mı?   

Özel olarak Suriye’deki ayaklanmaların, daha geniş perspektiften ise Arap Devrimleri’nin Türk Dış Politikası’na gösterdiği yol, bölgedeki otokratlarla yakın ilişkiler kurup ticari ortaklıklar yaratmanın ve bu şekilde bu ülkelerde bir miktar söz hakkına sahip olmanın bizim açımızdan ‘yeni’ olduğu, ama bölge halkları için pek de yeni sayılmadığı. Çünkü ABD’nin yıllarca –hem de bu işte uzmanlaşarak- yaptığı şey, bizim bugün “Türkiye Ortadoğu’ya açılıyor” diyerek yaptığımızdan farklı değildi. Eğer bölgede ve Dünya’da gerçekten etkin bir yere sahip olmak istiyorsak, orijinal ve hakikaten yeni fikirleri sunmamız gerektiğini kabul etmek bile Türk Dış Politikası açısından büyük bir mesafe almak olacaktır. Aksi takdirde bir devletin vatandaşlarının güvenliğini ülke sınırları dışında da sağlaması gibi rutin dışişleri görevlerini gerçekleştirerek birbirimize nasıl da bölgesel güç olduğumuzu anlatmaya devam edebiliriz.

Celil Işık
Kaynaklar
  1. Marguiles, Roni. 2011, Devrim mi değil mi?, Taraf, [Online]<http://www.taraf.com.tr/roni-margulies/makale-devrim-mi-degil-mi.htm>[8 Nisan 2011]
  2. Aljazeera, 2011, Timeline: Unrest in Syria, [Online] <http://english.aljazeera.net/news/middleeast/2011/03/2011329155923973612.html> [9 Nisan 2011]
  3. Times, 2011, Syria's Revolt: How Graffiti Stirred an Uprising, [Online] <http://www.time.com/time/world/article/0,8599,2060788,00.html?xid=fbshare> [9 Nisan 2011]
  4. gös.yer
  5. Lesch, W. David, 2011, The Syrian President I Know, New York Times, [Online] <http://query.nytimes.com/gst/fullpage.html?res=980CE0D61430F933A05750C0A9679D8B63&ref=syria>  [9 Nisan 2011]
  6. Corriere della Sera, 2011, La Siria vittima di un complotto,[Online] <http://www.corriere.it/esteri/11_marzo_30/discorso-assad-parlamento_d36af76c-5acb-11e0-9f1f-2edbd1a49bbb.shtml> [9 Nisan 2011]
  7. Der Spiegel, 2011, Wer die Schlacht haben will, kann sie haben”, [Online] <http://www.spiegel.de/politik/ausland/0,1518,754119,00.html>
  8. Aljazeera, 2011, Syria Live Blog, [Online] <http://blogs.aljazeera.net/live/middle-east/syria-live-blog-march-30> [9 Nisan 2011]
  9. New York Times, 2011, Syria tries to placate Sunnis and Kurds, [Online] <http://www.nytimes.com/2011/04/07/world/middleeast/07syria.html?scp=4&sq=syria&st=cse >
  10. gös.yer.
  11. New York Times, 2011, Syrian Protests Are Said to Be Largest and Bloodiest to Date, [Online] <http://www.nytimes.com/2011/04/09/world/middleeast/09syria.html?ref=syria> [9 Nisan 2011]
  12. Radikal, 2011, Türkiye Suriye’de Yaşananların Neresinde?, [Online] <http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=04.04.2011&ArticleID=1045033&CategoryID=132>
  13. Reuters, 2011, Obama condemns "abhorrent violence" of Syrian government, [Online] <http://www.reuters.com/article/2011/04/08/usa-syria-obama-idUSWNA582720110408> [10 Nisan 2011]
  14. gös.yer.
  15. Çandar, Cengiz, 2011, Ortadoğu Nereye, Türk Dış Politikası Ne Yöne? (2), [Online] <http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&Date=09.04.2011&ArticleID=1045569>  [9 Nisan 2011]

16.   Lebanese Press, 2010, Turkey, Lebanon, Syria and Jordan to Set Up Free Trade Zone, [Online] <http://lebanesepress.com/turkey-lebanon-syria-and-jordan-to-set-up-free-trade-zone>

  1. Presidency of The Republic of Turkey Website, 2011, Turkey-Yemen:Common History of 400 Year, [Online] <http://www.tccb.gov.tr/news/397/78610/turkeyyemen-common-history-of-400-years.html> [12 Nisan 2011]
Not: Resimler www.spiegel.de adresinden edinilmiştir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder