24 Ağustos 2011 Çarşamba

Ömer Muhtar’ın Devrimci Torunları Mı Yoksa Amerika’nın Paravan Grupları Mı?


Eski NATO başkomutanı Wesley Clark,

“ 2001 yılının Kasım ayında Pentagon’da üst düzey bir ordu görevlisiyle konuştum. O şöyle dedi; Evet, biz hala Irak’a girmek için takipteyiz. Fakat daha fazlası var. Bu beş yıllık bir planın parçası olarak tartışılmıştır ve Irak ile başlayan sonra Suriye, Lübnan, Libya, İran, Somali ve Sudan ile devam eden toplam 7 ülke vardır."1

Orta Doğu’da, Tunus ile başlayan devrim dalgası Libya’ya uğradığında, Libya lideri Muammer Kaddafi Tunus ve Mısır gibi ülkelerin aksine, gösteriler karşısında sessiz kalmamış ve Libya halkına karşı aşırı güç kullanarak onlarca sivilin yaşamını kaybetmesine sebep olmuştur. Kaddafi’nin ordusu, şehirleri işgal eden isyancıları teker teker püskürtüp Bingazi kapılarına dayandığında, Batılı devletler destekledikleri iktidar karşıtı aşiretlerin başarılı olamayacağını anlayıp “insancıl müdahale” adı altında Libya hava sahasını uçuşa yasak bölge ilan etmişlerdir. Batı’ya meydan okuyan Kaddafi bu karar karşısında, işin ciddiyetini anlamış Libyalı bürokratların tavsiyeleriyle ateşkes ilan etmiş ancak Batılı devletler işini şansa bırakmamak adına Kaddafi yönetimindeki Libya’ya, uçuşa yasak bölge ilan edilmesinden sadece bir gün sonra hava saldırısı düzenlemişler ve karadan silahlı aşiretlerin yardımıyla Libya’nın diktatör lideri Kaddafi’nin koltuğundan indirilmesini amaçlamışlardır. Bu acele ve Kaddafi yönetimine son bir şans dahi tanımayan müdahale, aslında süper güç Amerika’nın çok önceden planladığı ve daha önce Ukrayna’da, Gürcistan’da ve 2000 yılında Yugoslayva’da oynanan oyunların bir benzeridir. Amerika, Gürcistan’da Kmara öğrenci hareketine verdiği destekle yarı-Stalinist Eduard Shevardnadze’yi devirmiştir. Onun yerine modern, İngilizce bilen Amerikan eğitimi almış genç milliyetçi Mikhail Saakashvili geçmiştir.2 Yugoslavya’da Miloseviç’e karşı isyana yol açan Amerikan destekli Otpor hareketi yine Amerika’nın vatani duygularını sömürerek kendi amaçları doğrultusunda kullandığı bir diğer gruptur. Nikaragua, Belarus ve Ukrayna’da yaşananlar klasik Amerikan politikasının diğer örnekleridir. Özetle, Libya’da yaşananlar aşiretler arası çekişmeden istifade edilerek yaratılmış bir senaryodur. Kaddafi’yi devirip Libya kaynaklarını sömürmek, operasyonun başlıca amacıdır. Ruanda, Bosna gibi olaylardan ders alındığını söyleyen ve bu sözde insancıl müdahalenin aciliyetini bu şekilde meşru hale getiren Batılı devletlerin samimiyetsizliği Kaddafi’nin yıllardır süren zulüm politikalarına sessiz kalmasından anlaşılmaktadır. Bu söylemleri uluslararası ilişkilerde yeri olmayan komplo teorilerinden uzaklaştırmak için Libya’nın jeopolitik önemini ve iç yapısını incelemek anlamlı olacaktır.

Libya Kaynakları ve Aşiretler

Libya, 46 milyar varillik kanıtlanmış rezerviyle, dünya petrol rezervlerinin yaklaşık %3,5’luk kısmını elinde bulundurmaktadır. Libya’daki petrolün diğer bir özelliği yüksek kalitede olmasına rağmen düşük maliyetle çıkarılmasıdır. Ham petrolün piyasa değeri varil başına 100 dolardan fazla iken, Libya’da bir varil petrol yaklaşık 2-3 dolarlık bir maliyetle çıkarılmaktadır. Kaddafi rejimi böylece petrolden büyük miktarda kar elde etmektedir. Libya’da Kaddafi hükümetine bağlı olan Libya Ulusal Petrol Şirketi’nin yanı sıra diğer yabancı özel şirketleri de faaliyet göstermektedir.3 Bu yabancı şirketlerin varlığı ve Libya hükümeti ile ilişki dereceleri, o özel şirketlerin bağlı olduğu devletlerin Libya’da yaşanan olaylara gösterdiği tepkilerin büyüklüğü ile doğru orantılı olmuştur. Libya’da isyandan önce faaliyet gösteren yabancı şirketler Fransız Total, İtalyan ENI, Çin Ulusal Petrol Şirketi, British Petroleum, İspanyol Petrol Birliği RESPOL, Chevron, Occidental Petroleum, Hess ve Conoco Phillips’tir. Bu çeşitlilik içerisinde, kaynakların kullanımı açısından Çin ve İtalya başı çekmektedir. Şirketler ve devletler arası petrol rekabetinde Çin’in ve İtalya’nın birkaç adım öne çıkarak pastanın büyük kısmını alması, İngiliz-Amerikan şirketlerini rahatsız etmiştir. Libya petrolünün %11’i Çin’e aktarılmaktadır. İtalyan petrol şirketi ENI Libya petrolünün %25’ini çıkarmaktadır. Akdeniz’deki Yeşil Akım boru hattıyla İtalya, petrolünün %30’unu ve gazının %10’unu Libya’dan ithal etmektedir.4 Berlusconi ve Kaddafi’nin yakın dostluğu da bu sebebe dayanmaktadır. Kaddafi’nin Ömer Muhtar’ın fotoğrafını göğsünde taşıyarak, İtalya’da İtalyanlara meydan okurcasına dolaşma cesaretini kendinde görmesi bu bağlamda değerlendirilebilinir.

Libya; ayrıca Fransa etkisi altındaki Çad, Tunus, Nijer ve Cezayir gibi birkaç ülkeye sınır komşusudur. Çad, potansiyel bir petrol zengini ekonomidir. Amerikan Chevron ve ExxonMobil şirketlerinin Çad’ın güneyinde boru hatlarını içeren projeler kapsamında ekonomik çıkarları vardır. Çad’ın güneyi aynı zamanda petrol zenginliği bakımından stratejik öneme sahip olan Sudan’ın Darfur bölgesine geçiş kapısıdır. Çin de Fransa ve Amerika gibi Çad ve Sudan petrolüyle ilgili menfaatlere sahiptir. Çin Milli Petrol Ortaklığı, 2007 yılında Çad hükümeti ile geniş kapsamlı bir anlaşma imzalamıştır. Nijer, zengin uranyum rezervleri ile Birleşik Devletler için stratejik bir konuma sahiptir. Şu anda, Fransa, eskiden Cogema olarak bilinen, Fransa Nükleer Şirketler Topluluğu, Areya, aracılığıyla Nijer’deki uranyum endüstrisini kontrol altında tutmaktadır. Çin de aynı zamanda Nijer’deki uranyum endüstrisinde paya sahiptir.5

Görüldüğü üzere Libya, İtalyan ve Çin şirketlerinin büyük ölçüde etkisi altındadır. Bunun yanı sıra Libya’nın komşuları olan Nijer, Tunus ve Cezayir’de Fransa’nın tarihten gelen bir egemenliği vardır. Amerika, bölgedeki Çin ve Avrupa devletlerinin etkisini kırmak istemekte ve bölgede egemen güç olmayı hedeflemektedir. Libya’ya yapılan Amerikan müdahalesi bu planın parçaları arasında yer alır. 1884 yılında Berlin Konferansı’nda pasif kalarak bölgeyi Avrupalı devletlerin egemenliğine bırakan Birleşik Devletler, artık gücünü bölgede fazlasıyla hissettirmek istemektedir. Günümüzde petrol, doğalgaz ve uranyum gibi stratejik minarellerin kontrolüne bağlı olarak Amerika’nın müdahalesi sonucu, Afrika’nın yeniden parçalanması İngiliz-Amerikan şirketlerini destekler, Çin’e zarar verir ve Avrupa Birliği ülkelerinin etkisini azaltır.


Petrol ve önemli minarellerin yanı sıra Libya’nın su kaynakları müdahalenin sebepleri arasında önemli bir yere sahiptir. Libya’nın önemli su kaynaklarına sahip olduğu tüm dünya kamuoyu tarafından bilinen bir gerçektir. Amerika’nın en yakın müttefiklerinden biri olan İsrail ve ayrıca Avrupa devletleri buradaki su kaynakları ile önemli ölçüde ilgilenmektedirler.

 Bu konuda hakkında Aksaray Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve İ.İ.B.F. Dekanı Prof. Dr. Sencer İmer kendisiyle yapılan bir röportaj esnasında aynen şunları söylemektedir: “Kaddafi çölde aşağı yukarı yılda 2 kilometreküp civarında su çekiyor. Bunu 6 kilometreküpe çıkaracaktı ve bütün Libya’nın su problemini de bu yolla çözdü. 10 centlik bir maliyetle tarıma 3 cente, sanayiye 30 cente veriyor. Bu bir noktada Libya’yı aynı zamanda tarım konusunda da dışa bağımlılıktan kurtardı, kendisi sebzelerini meyvelerini yetiştirebilecek duruma getirdi. Şimdi oralarda emirlikler olsa, böyle büyük su projeleri gerçekleşebilir miydi? Böyle baktığınız zamanda acaba bu suyun sadece Libya’ya bırakılmayacağı kadar önemli olduğu da bir işin arkasında yatan unsurlardan birisi midir? Bütün bunları düşünebiliriz, hatta İsrail’i düşünebiliriz bu çerçevede. Çünkü İsrail bayrağında biliyorsunuz iki tane mavi çizgi vardır. Biri Nil nehrini, diğeri Fırat nehrini işaret eder. İsrail, vaat edilmiş topraklarda tamamen dini esaslarla kurulu devlettir. Şimdi bu olayların bekasını sağlayacak su meselesini mutlaka çözmek gerekmektedir. Su meselesini çözerken, Libya’da olan su projesi acaba önemsiz bir proje midir? Çünkü Nil’den İsrail’e su verilmesi tartışılan konulardan biriydi. Belki Nil’den su verdiğiniz takdirde Libya’dan da Mısır’a su vermek söz konusu olabilir. Böyle baktığınız zaman da hadiseler yalnız petrolle ilgili değil, tamamen yaşamsal olan su kaynaklarının kullanımıyla ilgilidir. Kaddafi rejiminin Libya’da özellikle doğuda Kufra bölgesinde bulduğu su miktarı 140.000 kilo metreküptür yani 1400 yıllık Nil nehri debisi kadar su kaynağı vardır. Buna mukabil batıda Trablus’u besleyen yerde de yer altı suyunun olduğunu biliyoruz. Suni nehir projesi yalnızca 1000 kilometreküp olarak projelendirilmiştir. Yani 140.000 kilometreküplük varlığa rağmen 1000 kilometreküplük için projelendirilmiş bir şeydir. 1000 kilometreküpte Libya’ya rahatlıkla 250 sene yetmektedir. Böyle baktığınız zaman da burada çok önemli bir kaynağın olduğunu görüyorsunuz. Yalnız petrol ve gaz değil, bu bölge için su da yaşamsal bir önem taşıyor. Aynı zamanda burada önemli uranyum yatakları var, başka minareller var.

Bu önemli kaynaklar üzerinde Amerikan ve İngilizler tam hakimiyet kurmak istemektedirler. Fransa, Amerika’nın bu gayretlerini görmüş ve bölgedeki çıkarlarını Amerika’ya kaptırmamak adına operasyonun her aşamasında başrolü üstlenmek istemiş fakat Amerika, NATO’yu göreve çağırarak ve komutayı NATO’ya devrederek kusursuz planında Fransa’nın başına açacağı bir sorundan kaçmak istemiştir. İtalyanlar, Libya ile olan ticari ilişkilerinden dolayı operasyona önemli seviyede destek sağlamamaktadır. Oradaki sivil insanların ölümü, Libya halkının çaresizliği operasyonda etkin rol oynayan ülkelerinin hiçbirinin umrunda değildir. Kaddafi sonrası Libya’da Kaddafi’nin caniliği sadece el değiştirecektir. Libya’da aşiretler arası bir çatışma mevcuttur. Kaddafi ve onun yandaşı aşiretlerin yerini diğer Amerikan kuklası aşiretler alacaktır. Onların istediği, Libya petrolünü satarak kendi zenginliklerini yaratmaktır. Savaş halindeki Libya’daki Kaddafi karşıtı bu aşiretlerin Libya petrolünü satmaya şimdiden başlaması, bu hareketin bir halk hareketinden çok aşiretler arası bir çıkar çatışması olduğunu anlamak için değerli bir gerekçedir.  30 sene önce Kral İdris’i deviren Kaddafi aynı süreçten şu sıralarda kendisi geçmektedir. Libya’da 10 büyük aşiret ve bunların altında onlarca küçük alt aşiretler vardır. Kaddafi, kendi aşiretine yoğun imtiyazlar tanımış; diğer aşiretleri küstürmüştür. Werenfels’e göre bu eşitlikçi olmayan politikalar protestoların ana sebebidir.6Bu doğal olarak inanılmaz oranda bir kine yol açtı. Bingazi’de gördüğümüz şey, öncelikle ihmal edilmiş bir bölgenin ve ihmal edilmiş aşiretlerin isyanıydı. Tüm doğu ihmal edildi ve bunun intikamı da alındı.“ Libya, Kuzey Afrika’nın en zengin ülkesi olsa da bu zenginlik kesinlikle eşit dağıtılmıyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2010 yolsuzluk barometresinde, Libya 178 ülke arasında İran ve Nepal’in ardından 146’ıncı sırada yer alıyordu. Yolsuzluk ve kayırma aşiretler arasındaki keskin bölünmeyi de beraberinde getiriyor.
Sonuç
Sonuç olarak her ne kadar bazı devletler Libya’daki olaylarla kendileri arasında bir bağlantı kuramayıp, olaylar başladıktan sonra dahi bir plan geliştiremezken, Amerikan Devleti Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da oynayacakları oyunun senaryosunu yıllar öncesinde yazmıştı. “Amerikan Savunmasının Yeniden Yapılandırılması” başlığı altında yayımlanan 2000 tarihli Yeni Amerikan Yüzyılı projesi raporu uzun bir savaşın uygulanması için çağrıda bulunuyor.  Bu askeri gündemin ana parçalarından biri “eş zamanlı birçok cephede savaşmak ve bozguna uğratmaktır.” şeklinde tanımlanmaktadır.7 Bu savaşlardan biri de Libya savaşıdır. Irak ve Afganistan savaşları arasındaki fark ise daha önceki büyük kayıplardan dolayı Amerika’nın Libya’ya kara harekatı düzenlememesidir. Beyaz Saray’ın tek ilgilendiği şey kendi menfaatlerdir. Yemen ve Bahreyn’de Libya’ya müdahale edilmesini gerektiren koşulların çok benzeri olmasına rağmen bu ülkelere karşı herhangi bir yaptırım ya da ciddi bir söylem geliştirilmemiştir. Çünkü o ülkelerde Amerika kontrolü elinde tuttuğuna inanmaktadır. Uygulanan bu çifte standart, Libya müdahalesi hakkında kamuoyunu daha da kuşkuya düşürmektedir.  Birçok kez yinelediğim gibi Amerika çıkarları doğrultusunda hareket etmekte, Libya’nın zenginliklerini Çin ve Avrupa’ya kaptırmak istememektedir. Diğer NATO ülkelerinin bir kısmı ise oradaki kaynaklardan kendi paylarını almak istemekte bir kısmı ise hedeflerini öngörememektedir. Libya olayı sadece bir halk olayı olarak değerlendirilmemeli, olay uluslararası güç dengesi bakımından incelenmelidir.
 Abdullah ORHAN


       Referanslar
  1. Chossudovsky Michel, "Operation Libya" and the Battle for Oil: Redrawing the Map of Africa, 25.04.2011, http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=23605
Wesley Clark, Winning Modern Wars, p. 130
  1. Victor S, Otpor, Zubr, Kmara, Pora, Mjaft: Eastern Europe’s children of the revolution or front groups for the CIA?, 15.03.2011 http://apostatewindbag.blogspot.com/2004/12/otpor-zubr-kmara-pora-mjaft-eastern.html
  2. Chossudovsky Michel, gös.yer.
  3.  gös.yer.
  4. gös.yer.
  5. PROF. DR. SENCER İMER Orsam Su Araştırmaları Röportajı, 02.05.2011, http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/uzmangorusugoster.aspx?ID=281
  1. Chossudovsky Michel, gös.yer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder