22 Ağustos 2011 Pazartesi

İleri Demokrasilerde İleri Sansür Özgürlüğü



Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Basın Özgürlüğü Günü olarak ilan edilen 3 Mayıs'a yaklaşırken dünyada ve ülkemizde basın özgürlüğü ya da daha geniş olarak ifade özgürlüğünün durumu pek de iç açıcı değil. Düşünce ve ifade özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazlarından biri olarak görülüyor. Ama yine de tarih boyunca güvenlik ve özgürlüğün birbirine zıt olarak kullanıldığını görebiliriz. Güvenlik için özgürlüklerden feragat edilmesi gerektiği iddiası yalnızca Türkiye'ye özgü değil, tüm dünyada var olan bir durum ve yalnızca günümüze dair de değil. Birincil amacı hayatta kalmak olan insanların güvenlik için özgürlüklerinin bir kısmından feragat edip devleti kurduğunu söyler Hobbes. Yaklaşık iki yüz yıl sonra ise  Tocqueville, demokrasinin yalnızca içinde özgürlük de varsa iyi bir yönetim biçimi olduğunu; fakat özgürlüktense kolaylıkla tiranlıkla da sonuçlanabildiğini iddia eder. İfade özgürlüğüyle ilgili olarak John Stuart Mill 'On Liberty'de yasalar veya devletten çok, insanların, çoğunluğun tiranlığından ('tyranny of majority'/ çoğunluğun diktası/ sosyal tiranlık) özgür olması gerektiğini ve ifade özgürlüğünün insanlığın gelişiminin şartı olduğunu tartışmıştır. Mill'e göre özgürlüğün sınırı başkasının özgürlüğüdür ve 'zarar prensibi' geçerli olmalıdır.


 Başkasına (fiziksel) zarar vermediği sürece ifade özgürlükleri kısıtlanamaz Mill'e göre.1 Fakat 'zarar prensibi' günümüzdeki tartışmalar için yetersiz kalıyor.Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Basın Özgürlüğü Günü olarak ilan edilen 3 Mayıs'a yaklaşırken dünyada ve ülkemizde basın özgürlüğü ya da daha geniş olarak ifade özgürlüğünün durumu pek de iç açıcı değil. Düşünce ve ifade özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazlarından biri olarak görülüyor. Ama yine de tarih boyunca güvenlik ve özgürlüğün birbirine zıt olarak kullanıldığını görebiliriz. Güvenlik için özgürlüklerden feragat edilmesi gerektiği iddiası yalnızca Türkiye'ye özgü değil, tüm dünyada var olan bir durum ve yalnızca günümüze dair de değil. Birincil amacı hayatta kalmak olan insanların güvenlik için özgürlüklerinin bir kısmından feragat edip devleti kurduğunu söyler Hobbes. Yaklaşık iki yüz yıl sonra ise  Tocqueville, demokrasinin yalnızca içinde özgürlük de varsa iyi bir yönetim biçimi olduğunu; fakat özgürlüktense kolaylıkla tiranlıkla da sonuçlanabildiğini iddia eder. İfade özgürlüğüyle ilgili olarak John Stuart Mill 'On Liberty'de yasalar veya devletten çok, insanların, çoğunluğun tiranlığından ('tyranny of majority'/ çoğunluğun diktası/ sosyal tiranlık) özgür olması gerektiğini ve ifade özgürlüğünün insanlığın gelişiminin şartı olduğunu tartışmıştır. Mill'e göre özgürlüğün sınırı başkasının özgürlüğüdür ve 'zarar prensibi' geçerli olmalıdır. Başkasına (fiziksel) zarar vermediği sürece ifade özgürlükleri kısıtlanamaz Mill'e göre.1 Fakat 'zarar prensibi' günümüzdeki tartışmalar için yetersiz kalıyor.

Uluslararası ilişkiler disiplininde realistlere göre hayatta kalmak devletlerin birincil amacı olduğu için güvenlik de önemli olmuş. Tabi bu algılar terör, savaş ve benzeri durumlarla daha da şekilleniyor. 11 Eylül, dünya çapında bir değişime neden olurken Türkiye'ye bakarsak terör, bölücülük, ve darbe girişimleri özgürlüklerin kısıtlanmasında birincil nedenler olarak kullanılmış görünüyor. Güvenlik tehditlerinin çoğu zaman devletlerin işine geldiğini söylemek hiç de yanlış olmaz. Devlet güvenlik gerekçesiyle de olsa özgürlükleri kısıtladıkça totaliter ve baskıcı olmaya daha da yaklaşıyor. Bu bağlamda en önemli kısıtlama basın özgürlüğüne getiriliyor. Devletlerin en büyük kontrol mekanizması 'iletişim' çağında' medyadan geçiyor. Her ne kadar internetin olduğu bir dünyada bu kısıtlamaların yüzde yüz geçerliliğinden bahsetmek mümkün olmasa da, yönetenler ifade özgürlüğünü kısıtlamaktan, basına ve internete sansür getirmekten geri durmuyor. Düşünür ve yazarlara hücre hapsi, hapis, işkence ve ölüm tehditi ifade özgürlüğünü kısıtlamak için kullanılan yaygın yöntemlerden. Değişen teknoloji sayesinde en son Ahmet Şık'ın kitap taslağının internet üzerinden yayılması örneğinde olduğu her şeyi engellemek mümkün olmuyor yine de. Diğer taraftan Çin, basına ve internete getirdiği sansür sayesinde, 1989'da öğrencilerden oluşan göstericilerin polis tarafından ateş açılarak öldürülmesi ile sonuçlanan Tiananmen Meydanı’ndaki olayların Çin halkı tarafından halen tam olarak bilinmemesini sağlayabiliyor.2 Çin'deki sansür uygulamasına yeni bir örnek ise Mart ayında kabul edilen genelge kapsamında film ve dizilerde fantezi öğeleri, zaman yolculuğu, efsaneler, tuhaf hikayeler, absürd teknikler, batıl inançlar, kadercilik, reenkarnasyon, muğlak ahlaki dersler ve olumlu düşünce eksikliği yasaklanması.3

Elbette sınırsız ifade özgürlüğü anlamsız olur. Fakat bu sınırı iyi çizmek gerekiyor. Örneğin 'ev malzemeleriyle nasıl bomba yapılır' konulu bir kitabın satılması ifade özgürlüğünün sınırları açısından tartışmalı olur; veya çocuk pornografisi için de aynı şeyi söylemek mümkün. Bunlar, herkesin ifade özgürlüğünün sınırları içinde olmadığına hemfikir olabileceği konular. Ama daha karmaşık konular da var. Örneğin; soykırım inkarı, nefret söylemleri ve dinle ilgili ifadeler. Bunlar biraz daha tartışmalı konular. Hukuk profesörü Eralp Özgen'e ve de birçok uluslararası anlaşmaya göre "şiddete yönelik, şiddeti öneren, şiddeti özendiren, teşvik eden, suçu tahrik eden düşünce açıklamalarının düşünce özgürlüğü kapsamının dışında olması gerekir"4

Son yıllarda Batıdaki ifade özgürlüğü tartışmaları ağırlıklı olarak din üzerine. 2008 yılında BM İnsan Hakları Konseyi'nde tartışılan bir karar, bazılarınca dini değerlerin demokratik değerlerden üstün tutulması olarak görülüp eleştirilmişti. Dini inançlar ile ilgili rencide edici ifadeler içerdiği düşünülen ve bu nedenle dava konusu olmuş ya da bazı kitleleler tarafından nefretle ve toleranssızlıkla karşılık verilmiş olaylardan bazıları şunlar: 1988'de Salman Rushdie'nin romanı 'the Satanic Verses', Danimarkalı karikatüristlerin Jyllands-Posten gazetesinde yayınlanan karikatürleri, 1979 yapımı Monty Python filmlerinden 'the Life of Brian', sürreal müzikal 'Jerry Springer: the Opera', 2004'te çekilen Aayan Hirsan Ali'nin filmi 'Submission Part One'5. Bunun örnekleri Türkiye'de de görülüyor. En son Bahadır Baruter'in Penguen dergisindeki karikatürü için hakkında suç duyurusunda bulunulmuş ve sosyal medyada bir linç kampanyası başlatılmıştı. Konu din olunca ifade özgürlüğünden feragat edilmesi gerektiği gibi bir düşünce var. Ancak ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına gösterilen her toleransın daha ileri ifade özgürlüğü kısıtlamalarına neden olacağı düşünülmeli.
"Free-speech for everyone but bigots is no free speech at all. The right to transgress against liberal orthodoxy is as important as the right to blaspheme against religious dogma or the right to challenge reactionary traditions."
Kenan Malik

Hukuk
Uluslararası hukuka baktığımızda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde ifade özgürlüğünden bahsediliyor. 10. maddenin 2. kısmında sınırlama konusu düzenleniyor.6
AİHS 10. Madde:
1-Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
2-Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin de 19. madddesi ifade özgürlüğünden bahseder. Bildirgeye göre; ifade özgürlüğünün sınırı, bildirgede yer alan hak ve özgürlüklerin bu özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik olarak kullanılmasıdır.7
BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 19. Madde:
Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır.Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malümat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını içerir.
         
Türkiye'de, demokrasiyi yalnızca oy vermekle eşdeğer tutan bir anlayış var. Halbuki düşünce özgürlüğü olmadan, yönetenler hakkındaki düşünceler ve karşıt görüşler özgürce dillendirilmeden demokrasiden bahsetmek mümkün değil. Ayrıca Türkiye'nin mecliste temsil için gereken %10luk barajla Avrupa Konseyi'ne üye devletler arasında en yüksek orana sahip olması sandıkta da demokrasiden kaldığını gösteriyor. Türkiye'deki yasalara baktığımızda genel olarak ifade özgürlüğünün ve basın özgürlüğünün kısıtlanmasında kullanılan yasalar şunlar: hakaret, Türk miletine hakaret (TCK 301), Terörle Mücadele Kanunu, Basın Kanunu, kamu düzenine, devletin güvenliğine ve anayasal düzene karşı suçlar, müstehcenlik, halkı askerlik hizmetinden soğutmaya yönelik ifadeler ve soruşturmaların gizliliğini ihlal.8 Akademisyenler, gazeteciler veya yazarlar çok geniş bir suç tanımı içeren yasalardaki boşluklar nedeniyle kolaylıkla haklarında dava açılabiliyor. Türk Ceza Kanunu'nda basın ile ilgili bazı maddelerin değiştirilmesi yönündeki yeni taslağa ise gazeteciler ve hukukçular olumsuz bakıyor. Yapılan bazı değişiklikler olumlu olarak kabul edilirken (örneğin bir kez internete düşmüş veya yayınlanmış gizli konuşma ya da görüntünün yayınlanmasının serbest hale gelmesi), genel olarak değişikliklerin basın özgürlüğünü daha da kısıtladığı savunuluyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Ercan İpekçi'nin yorumları de bu yönde: "Bir yandan basın özgürlüğü getiriyormuş gibi gösterip basın özgürlüğü bu kadar ayaklar altına alınmaz. Amaç, basın özgürlüğü değil; siyasi iktidarlara medya eliyle propoganda özgürlüğüdür." Eleştirilere neden olan diğer bir noktaysa Terörle Mücadele Yasası'nda herhangi bir değişikliğe gidilmemesi.9 Avrupa'da da 2011 yılının başında yürürlüğe giren yeni Macar Basın Kanunu AB'de tartışmalara yol açmıştı. AB Komisyonu, Macaristan'dan değişikliğe gitmesini talep etmişti. Kanunun tartışmalara yol açmasının nedeni; çok geniş suç tanımları içermesi, hükümetin medya üzerinde yüksek kontrol sağlamasına izin vermesi. Kanunda değişikliğe gidildi, fakat AB tarafından yeterli bulunmadı ve daha fazla değişiklik taleplerine ve eleştirilere yol açtı.10  Ancak basın ve ifade özgürlüğünde sorun yalnızca yasalardan kaynaklanmıyor. Bir örnek vermek gerekirse, hikayesinin bir kısmı filme de çekilmiş olan ('Press') ve 1992 - 1994 yılları arasında yayınlanan Özgür Gündem gazetesi, 30 Mayıs 1992'de 'Egemenlik kayıtsız şartsız DGM'nindir' manşetiyle yayın hayatına başlamış; çoğunlukla Kürtlerin bulunduğu illerde yaşanan insan hakları ihlallerini, boşaltılan ve yakılan köylerin, işlenen faili meçhul cinayetlerin haberlerini yapmış ve 10 Aralık 1993 tarihinde merkez bürosu yüzlerce polis tarafından basılıp, herkes gözaltına alındıktan sonra Nisan 1994'te mahkeme kararıyla kapatılmasına dek 8 muhabir ve yazarı ile 19 dağıtımcısı silahlı saldırıya uğrayarak öldürülmüş.11

AB İlerleme Raporu ve Diğerleri
Basın ve ifade özgürlüğü demokrasinin temel taşlarından, bu nedenle de AB'nin üzerinde en çok durduğu konulardan ve Türkiye'nin önüne çıkan en önemli eleştiri malzemelerinden biri. En son 2010 AB İlerleme Raporu'nda basın ve ifade özgürlüğü konularında, Türkiye çokça eleştirildi. Raporda basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili tek olumlu yanlar, hassas olarak görülen konularda tartışmaların daha serbest ve açık hale gelerek devam etmesi ve TCK 301. madde ile ilgili daha az dava açılması. Diğer taraftan AİHM'ye Türkiye'den ifade özgürlüğünün ihlaline ilişkin çok sayıda dava gelmesi, yargılama öncesi tutukluluk sürelerinin uzunluğu, Ergenekon davası kapsamında çok sayıda gazeteciye dava açılması, Kürt meselesini tartışan veya Kürtçe yayın yapan gazeteler üzerindeki baskının artması, internet sitelerinin sık sık yasaklanması ve bu yasakların kapsam ve süre bakımından orantısızlığı, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'un ifade özgürlüklerini sınırlaması ve vatandaşların bilgiye erişim hakkını kısıtlaması, basına yönelik siyasi baskılar, üst düzey yetkililerin ve siyasetçilerin gazeteciler hakkında çalışmalarıyla ilgili davalar açması eleştirilmiş.  Birçok kez tekrar edilen sorun ise tüm bunların otosansüre yol açabileceği. Ayrıca Ceza Yasası, Basın Yasası ve Terörle Mücadele Yasası'nın konu ifade özgürlüğü olunca kısıtlayıcı olarak kullanılması da eleştiri konusu olmuş. Türk hukukunun AİHM ve AİHS ile uyumlu olacak şekilde ifade özgürlüğünü garantilemediği belirtilmiş.12 AP Türkiye raportörü Ria Omen Rujiten de özellikle Erdoğan'ın Strasbourg'da gazetecilerle ilgili sert çıkışından sonra, konuyla ilgili fikirlerini dile getirmişti. Tutuklanmaların demokrasiyle bağdaşmadığını ve Ergenekon duruşmasının seyrinin değiştiğini söyleyen Rujiten "özgürlüğün sağlanması fasılların açılıp kapanmasından daha önemli" demişti.13 



İlerleme Raporu yayınlandığında bazı siyasilerce "dengesiz" ve "gerçekleri yansıtmıyor" denilerek eleştirildi. Ama kaçırdıkları bir nokta, bunları yalnızca AB Raporu'nun değil; birçok bağımsız gazeteci topluluğunun, ifade özgürlüğü savunucusu topluluğun da söylediği. Geçtiğimiz ay, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (OSCE) hazırladığı raporu yayınlayarak Türkiye'nin, cezaevinde bulunan, IPI tarafından Dünya Basın Özgürlüğü Kahramanı ilan edilen Nedim Şener'in de aralarında bulunduğu, 57 gazetecisiyle, Çin'i ve İran'ı (34'er tutuklu gazeteci) iki kat geçerek dünyanın en çok tutuklu gazeteci bulunan ülkesi olduğunu açıkladı. Hala sürmekte olan davaların çokluğu nedeniyle bu sayının artacağı endişesi de belirtildi raporda. AGİT'in Basın Özgürlüğü Temsilcisi Dunja Mijatovic, yetkililerden Türkiye'nin basın özgürlüğü standartlarının AGİT'e karşı olan taahhütlere uyacak şekilde yükseltilmesini talep etti. Ayrıca IPI Direktörü Alisan Bethel McKenzie de Türk hükümetinden basın özgürlüğüne saygı duyulmasını ve işlerini yaptıkları için tutuklanan tüm gazetecilerin serbest bırakılmalarını talep etti. IPI Türkiye Komitesi Başkanı Ferai Tınç da Terörle Mücadele Yasasını eleştirerek yasanın basın özgürlüğünü tehdit ettiğini savundu.14

Avrupa Gazeteciler Federasyonu da (EFJ) 2010 yılında Türkiye'de Gazetecilerin Hakları ve Sendikal Özgürlüklere Dair Açıklama yayınlamıştı. Bu açıklamada "EFJ, Türk medyasının üzerine gölge düşüren ve demokratik bir kültürün yaratılmasına engel olan, sendikal hakların ve temel özgürlüklerin süregelen inkarını şiddetle kınamaktadır." ve medya üzerindeki yasak ve kısıtlamalarla ilgili olarak da "Türkiye'yi, Avrupa'da ve demokratik dünyada özgür gazetecilik düşmanı olarak damgalamaktadır." sözleri geçiyor.15 

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün (RSF) yayınladığı raporda ise Türkiye, basın ve ifade özgürlüğünde 178 ülke içinde 138. sırada yer alıyor. Raporda özellikle ucu açık yasaların kullanılarak gazeteci ve basın mensuplarına açılan davalar ve tutuklanmalar eleştirilmiş. Raporda AB'nin gerileme içinde olduğu belirtiliyor. Finlandiya, İzlanda, Hollanda, Norveç, İsveç, İsviçre ve Avusturya ilk yediyi doldurarak Avrupa'yı öne taşırken, Fransa (44. sırada), İtalya (Burkina Faso ile birlikte 49. sırada), Romanya (52. sırada), Bulgaristan ve Yunanistan (Benin ile birlikte 70. sırada) gerilerde yer alarak Avrupa'da basın özgürlüğünün inişte olduğunu gösterdi. BRIC ülkelerinin de aşağılarda yer alması ekonomik büyümenin kendi başına basın özgürlüğü getirmediğini gösterdi. Brezilya 58, Hindistan 122, Rusya 140 ve Çin 171. sırada yer alıyor. Türkiye 'gözetim altında' olan ülkeler arasında (Gözetim altında olan diğer ülkeler: Avustralya, Bahreyn, Belarus, Mısır, Eritre, Fransa, Libya, Malezya, Rusya, Güney Kore, Sri Lanka, Tayland, Tunus, Birleşik Arap Emirlikleri ve Venezüella). Diğer grubu ise 'İnternet Düşmanlar'ı oluşturuyor. Bu gruptaki ülkeler Burma, Çin, İran,  Küba, Kuzey Kore, Suudi Arabistan, Suriye, Türkmenistan, Özbekistan ve Vietnam.16 Bunun dışında RSF temsilcileri 13-19 Nisan tarihleri arasında Türkiye'ye araştırma gezisi düzenlediler. 15 yıl öncesinde yalnızca ordu ve Kürt meselesiyle ilgili haber yapanlar tehdit altındayken artık bütün gazetecilerin tehdit altında olduğunu ve Türkiye'nin basın özgürlüğüne saygı göstermeyen bir ülke olduğunu belirttiler. Araştırma gezisinin sonunda yapılan açıklamada şu cümleler geçiyordu: "Basın özgürlüğünü savunmanın ulusal öncelik haline getirilmesi için Türk yetkililerine çağrıda bulunuyoruz. Başbakan, gazetecilerin kendilerini özgür bir şekilde ifade etme hakkının savunulmasına bağlılığını göstermelidir. Kendisi, şu ana kadar böyle bir tutum sergilememiştir."17

108 ülkede 18 bin yayını temsil eden küresel gazetecilik örgütü Dünya Gazeteler ve Haber Yayımcıları Birliği'nin (WAN-IFRA) Başkanı Gavin O'Reilly ve Dünya Editörler Forumu'nun (WEF) (o zamanki) Başkanı Xavier Vidal-Foch, 2008 yılında Başbakan Erdoğan'a Doğan Grubu'na yönelik tehdit ve baskıları ile ilgili bir mektup gönderdiler. Mektubun içeriği şu şekildeydi: "Doğan Medya Grubu'na yönelttiğiniz tehditler ve kamuoyunu açıkça ilgilendiren bir konuda haber yayınlamalarını engelleme teşebbüsleriniz karşısında duyduğumuz ciddi endişeleri ifade etmek için yazıyoruz. (...) Türkiye Başbakanı olarak sizin yasal haberciliği bastırmak için çabalama gerekliliği duymanız ve Deniz Feneri e.V. skandalı gibi konularda haber yapma hakkı – ve aslında sorumluluğu – olan Doğan Grubu'nu tehdit etmeniz üzerine paniğe kapıldık. Saygıyla hatırlatmak isteriz ki, devletin görevi, medyanın profesyonel sorumluluklarını yıldırma korkusu olmadan yerine getirebilmesi için uygun bir ortam sağlanması, eleştirel haberciliği susturmaya çalışmaması olmalı. Medyaya yapılan bu tür saldırılar, araştırmacı gazeteceliğe ket vuran ve kendini sansürlemenin yaygınlaşmasına neden olabilen bir korku ikliminin oluşmasına neden olur." 18 Ayrıca 2009'da da yaptıkları bir açıklamada Doğan Grubu'na verilen yüksek vergi cezasının siyasi amaçlı bir yanıt olduğundan endişe duyduklarını belirttiler ve bu cezayı kınadılar.19 2011 yılına geldiğimizdeyse başka bir mektup gönderdiler. Gazeteci tutuklanmalarını kınayan WAN-IFRA ve WEF, Başbakan Erdoğan'dan Ahmet Şık ve Nedim Şener'in de araların da bulunduğu, ifade özgürlüğü haklarını kullandıkları için tutuklu bulunan herkesin serbest bırakılmalarını ve kendilerine yönelik tüm suçların kaldırılması yönünde adım atılmasını talep ettiler. Bu tutuklamaların BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi de dahil olmak üzere birçok uluslararası anlaşmayı ihlal ettiğini hatırlattılar.20

Bağımsız bir örgüt olan Gazetecileri Koruma Komitesi'ne (CPJ) göre dünya genelinde 2010 yılı, 1996 yılından sonra gazetecilerin en çok hapsedildiği yıl olmuş. İran ve Çin'de 34'er, Birmanya'da 13 ve Özbekistan'da 6 gazeteci hapiste ve Küba, Etiyopya ve Sudan hapishanelerinde de gazeteciler bulunuyor. ABD'nin bu yıl gazetecilerin tutuklandığı ülkeler listesinde olmadığına fakat daha önce, ceza almasalar da Irak, Afganistan ve Guantanamo'da birçok gazetecenin bir yılı aşkın süreyle gözaltında bulundurulduğuna dikkat çekiyor. CPJ'nin raporuna göre gazetecilere karşı en çok kullanılan suçlamalar, devlet karşıtı suçlamalar(olanlar). İkinci sırada ise sansür kurallarının ihlali ile ilgili suçlamalar yer alıyor. Rapora göre birçok davada devletler eleştirel yazar veya gazetecilere çalışmalarına karşı misilleme niteliğinde suçlamada bulunuyorlar. Diğer davaları ise yalan haber yapma, etnik kimliklere ve dini inançlara saldırı suçlamaları oluşturuyor. Örgüt tutuklu gazeteci sayısında diğer ülkeleri geçerek birinci sıraya yerleşen Türkiye'de tutuklanan gazetecilerle ilgili kaygılarını sıkça dile getiriyor. Bu gazetecilerin özellikle hükümeti eleştirenlerden oluştuğuna dikkat çeken örgütün yönetim kurulundan Joel Simon, bu davaların Türkiye'yi eleştirel basın için bir mayın tarlası haline getirdiğini savundu ve devletten, tutuklanan gazetecilerin serbest bırakılmalarını ve onlara karşı bulunan herhangi bir delilin ortaya dökülmesini talep etti.21

ABD Dışişleri Bakanlığı 2010 İnsan Hakları Raporu'nun Türkiye bölümünde, basın ve ifade özgürlüğünün gerilemesi ve internet özgürlüğünün sınırlandırılması yer aldı. Rapora göre kanunlar basın ve ifade özgürlüğünü teminat altına alıyor, fakat yasal boşluklar devletin bu özgürlükleri sınırlandırmasına olanak veriyor. Terörle mücadele, basın ve seçim yasalarının da ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı rol oynadığı açıklanıyor. Rapordan bazı önemli kısımlar: "Birçok vakada bireyler, devleti ya da hükümeti, kendilerine dava açılma riski olmadan kamu önünde eleştiremedi ve hükümet, Kürt milliyetçiliği ile bazı dini, siyasi ve kültürel bakış açılarına sempati duyan kişilerin ifade özgürlüklerini kısıtlamaya devam etti. (...) Savcılar, basın özgürlüğünü kısıtlayıcı çeşitli yasalar altında, mahkemelere onlarca dava dosyası sunarak yazarları, gazetecileri, siyasi şahsiyetleri taciz etti. Ancak hakimler bu suçlamaların birçoğunu reddetti. (...) Bazı dönemlerde yetkililerin gazete bürolarına baskın emirleri verdiği, gazeteleri geçici olarak kapattığı, para cezaları verdiği, ifade özgürlüğüne yönelik yasaları ihlal ettikleri gerekçesiyle gazeteleri kapattığı, ifade özgürlüğüne yönelik yasaları ihlal ettikleri gerekçesiyle gazeteleri toplattığı görüldü. (...) Yasaların toplanma, dernek kurma, seyahat, siyasi faaliyet özgürlüğü gibi konuları koruma altına aldığı ama bazı durumlarda devletin bu hakkın kullanımını pratikte kısıtladığı görülüyor." 22 

Bir İfade Özgürlüğü Olarak Eylem Hakkı
Son olarak ifade özgürlüğü kapsamında düşünülmesi gereken yürüyüş yapma hakkına değinirsek  "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir." diye başlayan anayasanın 34. maddesi şöyle devam ediyor: "Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir." Bu son kısımla Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na referansta bulunuluyor. Bu yasa da Bölge Valisi, Vali veya Kaymakama milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlemesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı yasaklama veya iki ayı aşmamak üzere erteleme hakkı veriyor. Tahmin edilebileceği gibi bu hak genelde gösterileri yasaklamak için kullanılıyor. Sonuçta ODTÜ'de yapılan protesto sebebiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın "Mala zarar verme" ve "izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşünün dağıtılması sırasında kamu görevlisine direnme" iddiasıyla 117 kişi hakkında 1 yıldan 10 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istemiyle açtığı dava ilginç bir durum ortaya seriyor.


***
1994 yılında yaptığı bir konuşmada Mustafa Balbay, basın ve düşünce özgürlüğüne üç açıdan yaklaşmış. Birincisi gazeteciler ve gazetecilerin yaşamı ve içinde bulundukları durum. Artık yasaklara da gerek olmayacak, sistemle bütünleşmiş, sistemin istediği düşünceleri üreten bir basın oluşturulmaya çalışıldığını söylemiş. İkinci olarak gazetecilerin çalıştığı kurumla bağlantısına değinen Balbay "dünyanın hiçbir ülkesinde televizyon şirketi sahibinin bir de gazetesi yoktur, gazete sahibi olan kişinin bir de bankası yoktur... Patron ne isterse, hangi konunun üzerine gidilmesini istiyorsa o şekilde programlarını yapıyorlar." demiş. Son olarak da yasalara değinmiş ve yasaklarla dolu olan bu yasalara bile gerek kalmayacak bir ortam hazırlandığını söylemiş.23 Konuşmanın üzerinden çok uzun zaman geçse de durum pek değişmemiş görünüyor. Gözaltılarla birlikte Türkiye'de yaşanan olayların otosansüre yol açtığı ve açacağı herkes tarafından dillendirilen bir durum. İfade özgürlüğü ihlallerinin otosansür dışındaki bir diğer olumsuz yanı da duyurulamayabileceği için işkence, ırkçılık ve ayrımcılık gibi hak ihlallerinin müdahalesiz kalarak devam etmesi.24 İfade özgürlüğünün olmadığı, özgür bir tartışma ortamı yokluğunda, düşünmenin kısırlaşacağı bir ortam oluşacaktır. Böyle bir ortamda 'ileri demokrasi' söylemi ister istemez akla George Orwell'in 'Bin Dokuz Seksen Dört' romanındaki, duvarında 'Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Bilgisizlik Kuvvettir' yazan 'Doğruluk Bakanlığı'nı getiriyor.

Fakat artık devletlerin, sansürleme ve ifade özgürlüğünü kısıtlamalarında, tamamen olmasa da, başlarına buyruk olmalarını engelleyen denetleyici mekanizmalar var. Siyaset kuramcısı John Keane günümüzde 'temsili demokrasi'den 'monitory demokrasi'ye geçildiğini, artık dünyada hükümetlerin şeffaflığını ve ne kadar soruşturulduğunu takip eden (mahkemeler, insan hakları ağları, Democratic Audit Network, Global Accountability Project ve Transparency International gibi profesyonel örgütler, sivil insiyatifler, bloglar ve diğer internet bazlı denetimler gibi) kurumlar olduğunu ileri sürüyor.25 İnternetin gelişmesiyle, yalnızca basılı yayının olduğu döneme göre ifade özgürlüğünden verilen tavizlerin değişmesi kaçınılmaz. Denetleyen kurumların etkisinin boyutu tartışmalı olsa da ifade özgürlüğünü kısıtlamak gittikçe zorlaşıyor.


Sezgi Karacan

Referanslar:
1- Mill, John Stuart. On Liberty, 1859
2- Warburton, Negil. Free Speech: A Very Short Introduction, Oxford 2009, sy 38
3- "Çin 'Zaman Yolculuğu'nu Yasakladı!"  http://www.ntvmsnbc.com/id/25203033/  14/04/2011
4- Düşünceye Saygı, Düşünce Özgürlüğü Konuşmaları, Edebiyatçılar Derneği, Şubat 1995, sy 33
5- Warburton, 2009
8- AB 2010 İlerleme Raporu: Türkiye, http://ec.europa.eu/enlargement/pdf/key_documents/2010/package/tr_rapport_2010_en.pdf adresinden ulaşılabilir.
9- "Basın Yasası: Bir İleri İki Geri", Radikal,
10- AB Macaristan'daki 'Basın Kanunu'ndaki Değişikliği Beğenmedi, http://www.abhaber.com/haber.php?id=34158
11- Şenay, Aydemir. "İki Yılda 27 Çalışanı Öldürüldü", Radikal,
12- AB 2010 İlerleme Raporu: Türkiye
13- "Erdoğan'ın sert çıkışına Avrupa'dan aynı tonda yanıt", Radikal,
14- Ellis, Steven M., "OSCE Report Finds Turkey is Holding 57 Journalists in Prison", http://www.freemedia.at/singleview/5419/ 04/04/2011
15- EFJ'nin açıklamasına http://www.ifj.org/assets/docs/217/064/5f98ad9-dc49340.pdf adresinden ulaşılabilir.
16- RSF'nin raporuna http://en.rsf.org/press-freedom-index-2010,1034.html adresinden ulaşılabilir.
17- "Journalists still harassed despite progress with democracy", http://en.rsf.org/turquie-turkey-remains-a-dangerous-country-19-04-2011,40047.html 19/04/2011
18- WAN-IFRA ve WEF'in 2008 mektubuna http://www.wan-press.org/pfreedom/articles.php?id=4881 adresinden ulaşılabilir.
19- "Küresel gazetecilik örgütü WAN, Doğan Holding'e gelen cezayı kınadı", http://www.euractiv.com.tr/yazici-sayfasi/article/kuresel-gazetecilik-orgutu-wan-dogan-holdinge-gelen-cezayi-knad-004740 25/02/2009
20- "Internaitonal Press Groups Condemn Journalist Arrests in Turkey",
 WAN-IFRA ve WEF'in 2011 mektubuna http://www.wan-ifra.org/articles/2011/03/14/protest-campaign-turkey adresinden ulaşılabilir.
22- "Savcılar dava açarak gazetecileri taciz ediyor",
23- Düşünceye Saygı, Düşünce Özgürlüğü Konuşmaları, Edebiyatçılar Derneği, Şubat 1995, sy 50
24- Fulton, Lauren. A Muted Controversy: Freedom of Speech in Turkey, Harvard International Review, Spring 2008
25- Keane, John. Democracy in the Age of Google, Facebook and Wikileaks. http://johnkeane.net/55/news/democracy-in-the-age-of-google-facebook-and-wikileaks adresinden ulaşılabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder